9 Ekim 2008 Perşembe

ARAP CAMİ - İstanbul’un en eski camisi

İstanbul'un en eski camisi 1300 yaşında: ARAP CAMİ

İstanbul'un en eski İslâm mabedi, Karaköy'ün dar sokakları arasına öylesine gizlenmiş ki bilmeyenin tahmin etmesi ve ziyaret için yolunu değiştirmesi imkânsız.İçine giren ise bambaşka bir âleme yolculuk yapıyor Arap Camii'nde.

*

Galata Köprüsü'nü geçip ilk aradan sola, Unkapanı Köprüsü'nü geçip sağa kıvrılınca el aletlerinden elektrikli/kol kuvvetiyle çalışan makinelere, zincir, civata, somun vs.'den bağ-bahçe malzemelerine bilumum hırdavat çeşitlerinin sıralandığı, bazısı yeni elden geçmiş, çoğu en az yarım asrın pasını taşıyan küçük-büyük dükkanlar sıralanır. İstimlaklere ve belediyenin projelerine rağmen merkezî hüviyetini koruyan meşhur Perşembepazarı'nın Tersane Caddesi boyunca ilerlerken eski dükkanların arasından görünen, altı tuğladan örme, üstü çepeçevre aşıboyası ahşap panjurlu, kurşun külahlı kuleyi ise bilen bilir, bilmeyen dikkat bile etmez. Oysa burası İstanbul'un taa 700'lerden kalma, tâbi'în ü tebe-i tâbi'în hazeratının izlerini taşıyan en eski caminin minaresidir.

*

İstanbul, Hazreti Peygamber'in bu konudaki ifadeleri üzerine sahabe orduları tarafından 668 ve 674 yıllarında iki kez muhasara edildi. Emevî hükümdarı Süleyman bin Abdülmelik zamanında (717) gerçekleştirilen üçüncü muhasarayı ise hükümdarın kardeşi Mesleme bin Abdülmelik kumanda ediyordu. Süleyman'ın vefatından sonra idareye gelen Ömer ibni Abdülaziz, şartların uygun olmadığını gördü; askerleri daha fazla mağdur etmemek için 720'de muhasarayı kaldırdı. İşte Arap Camii, bu muhasaranın yâdigârı. Mabed, Arapların İstanbul'u terk etmesinden sonra Galata'da yaşayan Latinler tarafından kiliseye çevrildi. Latinlerin San Paola adını verdikleri ve Dominikan mezhebine hizmet eden bina, İstanbul'un fethinden sonra tekrar cami haline getirildi.

*

Karaköy'ün ara sokakları arasında kendisini gizleyen cami, içine girdiği anda insanı bambaşka âlemlere götürüyor. Üç kat halindeki 70 pencerenin aydınlattığı binada, ahşap tavanı ve üç tarafı çevreleyen ahşap maksureleri ağaç direkler taşıyor. Ortada yine ahşaptan bir müezzin mahfeli, sol taraftaki maksurelerin ön kısmında ise hünkar mahfeli yer alıyor. Mihrap ve minber mermerden. Mihrabın tam kıble istikametinde oluşu bazılarının iddia ettiği gibi binanın cami değil kilise olarak inşa edildiği ifadelerini yalanlayan delillerden. Mihrabın yanındaki küçük odanın Mesleme bin Abdülmelik'in çilehanesi olduğu belirtiliyor. Bahçede de Hazreti Mesleme'nin hatırasını taşıyan bir makam-kabir var. Avluda yer alan şadırvan İkinci Mahmud'un dindar kızı Adile Sultan'ın hayratı. Şadırvanın üzerindeki kubbeyi kaplayan beton sıva ile çevresinde yer alan talik yazılı kitabeyi estetik açıdan bir araya getirmeniz elbette ki imkansız. Çünkü mermer sıva bizim zamanımızın hayır eseri.

*

'Arap Camii'nin en dikkat çekici bölümü ne' diye sorarsanız, cevap hazır; sivri külahlı dört köşe minare. Minare, Dominikan papazları tarafından çan kulesi olarak yaptırılmış. Duvarda asılı, Divân-ı Hümâyûn Kâtibi Hacı Emin Efendi tarafından yazılan 33 beyitlik kitâbe, caminin Hazreti Mesleme zamanından itibaren tarihçesini anlatıyor ve "Bu mabedin sana ahvâlin eyleyem i'lâm / Ki kadrin anla bu beyt-i atîke kıl ikram / Nice seneler zulmet içre çekti belâ / Ki sonra âna kerem kıldı Mevlâ / Ana göre idegör ânın şânına ta'zîm / Dergehinde Hüdâ sana da ide tekrîm." ifadeleri ile başlıyor.

*





KÖŞE BUCAK İSTANBUL

KÖŞE BUCAK İSTANBUL SİTESİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ







Tamamıyla yeni Windows Live Messenger ailesine katıl
Buraya tıkla!

Hiç yorum yok: